KADINA ŞİDDET

KADINA ŞİDDET

24 Haziran 2020 Kapalı Yazar: guvenuzman

Kadına yönelik şiddet maalesef Türkiye’nin yarayan kanası olmaya devam ediyor. Türkiye’de hiç şüphesiz en çok tartışılan konuların başında yine “Kadına Yönelik Şiddet” geliyor. Türkiye’de kadına yönelik uygulanan şiddet sorunu ve buna çözüm arama süreci yakın zaman diliminde gerek sivil gerekse de kamu kuruluşlarının ele aldığı önemli bir problem olmasına karşın bu konuda yapılan akademik ve sayısal çalışmaların sayısı sorunun karşılığında son derece kısıtlı. Bu durum insanoğlunun gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta karşı karşıya kaldığı önemli bir insanlık soru.

 

Günümüzde yaygın olarak rastlanan bu sorun, insan hakları sorunu olduğu gibi bir halk sağlığı sorunu olarak da kabul ediliyor. Hatta bu durum ülkelerin gelişmişlik düzeyine bakılmaksızın karşılaşılan önemli bir sosyal problem. Kadınların yüz yüze kaldığı bu problem sosyal medya başta olmak üzere yazılı ve görsel basında da sürekli yer alıyor. Kadına yönelik şiddete maruz kalanların yaşamış olduğu bu soruna öncelikle kadın kuruluşları yıllardır mücadele veriyor. Ancak yaşanan bu güven sorunu aşılamıyor.

 

Türkiye’de 1980’lerde kadın hareketi ve Avrupa Birliği uyum süreci, kadınların toplumsal statünün artması ve ayrımcılıklarla mücadelede evletin rolünü ve sorumluluğunu öne çıkarmıştır. 1990’lı yıllarda şiddetle ve ayrımcılıkla mücadelede yasal ve kurumsal süreç başlatılmış, şiddete maruz kalan ya da bu riski taşıyan kadınların başvurabilecekleri kadın danışma merkezleri, acil yardım hatları ve sığınma evleri gibi uygun mekanizmaların oluşturulması hedeflenmiştir. 2000’li yıllarla birlikte ise, aile içi şiddete karşı çok taraflı mücadelenin önemi ortaya konmuştur. Kadına karşı ayrımcılığı içeren yasalarla mücadele çeşitli kampanyalarla sürdürülürken, kurumlar arası işbirliğinin gerekliliği ortaya konmuştur. Türkiye son yıllarda, kadına yönelik şiddetle mücadelede hem yasal hem de kurumsal anlamda önemli kazanımlar elde etmesine karşın, şiddetin her geçen gün artarak devam ettiği gözlemlenmektedir.

 

Kadına yönelik aile içi şiddet kültürel, coğrafi, dini, toplumsal ve ekonomik sınır tanımayan bir insan hakları ihlali olarak varlığını tüm dünyada sürdürmektedir. Bir çok uluslararası belgede kadına yönelik şiddetin önlenmesinde devletlerin sorumluluğun altı çizilmektedir.

 

Aile ve Sosyal Çalışmalar Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi‘nin birlikte yürüttüğü 2014’te yayımlanan Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması da ağır derecede şiddete maruz kalan kadınların durumunu ortaya koyar nitelikte.

Ülkedeki kadınların en az üçte birinin fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı belirtilen araştırma kadınların sadece yüzde 11’inin bunu resmi kurumlara bildirdiğini gösteriyor. Üstelik bu sayılar sadece evli kadınlar için geçerli. Dolayısıyla, şiddete maruz kalan kadınların resmi sayılardan çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor.

 

Kadınlara yönelik insan hakları ihlali ve kadınlara karşı ayrımcılık biçimlerinden biri olan bu şiddet, ülke genelinde mücadele edilmesi gereken öncelikli toplumsal sorumluluklar arasında yer almaktadır. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için sivil toplum kuruluşlarının, kadın örgütlerinin, kamu kurumlarının ve üniversitelerin işbirliği içinde yürütecekleri çalışmalar önemlidir.