8 Mayıs 2020 Kapalı Yazar: guvenuzman

 

  Anneler günü, dünyanın çeşitli bölgelerinde, farklı ülkerde  ve farklı tarihlerde kutlanıyor olsa da aslında önemli olan o günün neden varolduğunu  kavrayabilmektir.

Ülkemizde, dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanan bu gün; yine dünyanın pek çok yerinde daha farklı zamanlarda kutlanır. Ermenistan, Sırbistan gibi ülkelerle beraber daha başka birçok ülkede 8 mart günü kutlanrken; Arap ülkelerinin pek çoğunda 21 mart’ta; Rusya’da kasım ayının son Pazar gününde ve yine daha pek çok ülkede farklı tarihlerde kutlanmaktadır.

 

Bugünkü  kutlandığı şekliyle hayatlarımızda yerini alması 100 yıllık bir geçmişe sahip olan bu özel gün, aslında dünya tarihinde çok eskilere dayanan bir gelenektir. Örneğin baharın gelişi ile birlikte kutlanan bahar bayramları ya da yapılan kutlamaların altında esasında uyanışa geçen doğanın ve bunu sağladığına inanılan Ana Tanrıçaların kutsanması adına yapılan etkinlikler yer almaktadır.

Kimi zamanlarda dini anlamlar yüklenmiş ve simgeleştirilmiştir. 16. Yüzyıl İngilteresinde ortaya çıkan “Mothering Sunday” geleneğinde kilise, insanların anası olarak betimlenmiş, o gün orayı ziyaret edip temizlenmeleri bilinçaltlarına yerleştirilmesi hedeflenmiştir.

Tüm bunlar tarihsel süreç içerisinde dini, bölgesel, kültürel farklılıklar ile birlikte ve de değişen yaşam koşulları gibi sebeplerle değişerek günümüze kadar ulaşmıştır.

Günümüzdeki şeklini alması ise 1900’lü yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan olaylara dayanmaktadır.1905 yılında annesini kaybeden Anna Jarvis isimli kadının bu günü, kendi annesi başta olmak üzere tüm anneler için özel bir güne dönüştürme kampanyası ile başlar. Anna Jarvis’in annesi öğretmenlik yapan, kadınlar için anne çalışma günü ilan edilmesini talep eden, Amerikan iç savaşı sırasında yaralılara bakabilmeleri için kadınları cesaretlendirip eğiten bir kadındır. Bu yüzden onu kendisine örnek alan ve annesinin yolundan gitmek isteyen Anna Jarvis bu günün annelere özel bir gün olarak kutlanmaya başlanması için yıllarca  mücadele etmiş, dernek kurmuş ve mücadelesinde destek bulabilmek adına  her kesimden insan ile iletşime geçmiştir. Sonunda 1914 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde “anneler günü” resmen ilan edilmiştir.

Daha sonra tüm dünyaya yayılmıştır. Türkiye’de ise 1955 yılından itibaren kutlanmaya başlamış ve o yıl Nene Hatun yılın annesi seçilmiştir. Vatan savunmasında yaptığı fedakarlıklar, gösterdiği kahramanlık ile zaten tüm Türkiye’nin gönlünde çok özel bir yeri olan böyle bir kadının seçilmesi de ayrıca anlamlıdır.

Hiçbir önemi yoktur aslında tarihin, bizi bu dünyaya getiren annelerimizi hatırlamak için.

Çünkü hiçbir hediye onların bize verdiklerinin karşılığı olamaz.

“Anne olmak” doğanın en büyük mucizesi; doğum olayı hayatın en güzel rüyasıdır. Tanrının insana bahşettiği en olağanüstü hediye, kadına verilmiş sihirli bir güçtür adeta.

Elbette kadın olmakla ya da dişilik ile sınırlandırılamaz. Doğadaki tüm doğum olayları başlı başına kendi içerisinde mucizeler barındırarak, yeni canlar meydana gelmesine aracılık ederek, bir anlamda Tanrısal gücün tecellisinde üstlendikleri görevi yerine getirirler.

Kadın olmak, anne olmak, ise bambaşka bir lütuftur. Çünkü diğer tüm canlılarda doğum sonrası yavrusu ile ilişkisi belirli bir vakte kadar sınırlandırılmış iken, insanlarda anne ile yavru arasındaki bağ sonsuza kadar kalacaktır. İnsan sonsuza kadar onunla olacaktır.

Bir insan doğum yaptığında iki can dünyaya gelir demek hiç de yanlış olmaz bu konuda. Biri  doğumla gelen minik yavru; diğeri onunla birlikte varolan “anne”dir. Dünyaya bir anne gelir evladıyla beraber.. Evet, anne olan kadın bambaşka biri olacaktır. Önce gecesini gündüzünü, sonra tüm ömrünü yavrusuna adayacaktır.

Uyumaz anneler, yaşları kaç olursa olsun, evlatları uyuyamıyorsa..

Gülmez anneler yürekten, eğer ki evlatları gülemiyorsa..

Hiçbir anne evladı doymadıkça boğazından geçmez tek bir lokma. “Anne olmak” dünyanın belki de en zor mesleğidir; fakat en kutsalı. Ne yaparsa yapsın insan, asla ödeyemez hakkını.

Zaman demişler bir düşmanı vardır insanın.  Durduramadığı, göremediği, tutamadığı; ne yaparsa yapsın geriye döndüremediği.. Belki de zihnimizin bize oynadığı, algılarımızı yanıltan bir kavramdır zaman. Adı her ne olursa olsun, öyle acımasız ve öyle can yakıcıdır ki zaman.

Doğum olayı baharın gelişi gibi çiçekler açtırsa da yüzlerde; zaman gölge düşürür her güzel şeye.

Büyüdükçe, yeni şeyler öğretir, öğrendikçe canımızı acıtır.

Yanınızda eğer anneniz varsa, hiçbir şey olmaz. Bir yeriniz acısa, gerçekten, anneler öpünce geçer. Zaman sevdiklerinizi sizden almadan, kıymetini bilin bazı şeylerin. Değerini anlamak için kaybetmeyi beklemeyin bazı şeyleri. Sizlere saçlarını süpürge edip, gecesini gündüzüne katarak, ömrünü yalnızca size adayan annelerinizin kıymetini bilin. Yanınızda iken henüz, incitmeyin onları. Bir “of” bile demeyin. Unutmayın! Size hiç kimse onun kadar şefkatli, sevgi dolu olmayacak hiçbir zaman.

Annelerinize hediye almak yerine; onlara sevginizi, duygularınızı anlatan mektuplar yazın. Hayatınızda bir kez bile olsa yapın bunu. Eğer yapamıyorsanız da yanınızda olduğu her an sevginizi göstermekten, bunu dile getirmekten imtina etmeyin kesinlikle. Hayat gerçekten çok kısa ve vaktiniz varken sevin onları.

Anneleriniz ve de evlatlarınızla sağlıcakla kalın.