MÜFİT KAYACAN

MÜFİT KAYACAN

29 Nisan 2020 Kapalı Yazar: guvenuzman

BİTMEYEN ENERJİSİYLE YORULMAZ BİR TİYATRO EMEKÇİSİ USTA OYUNCU MÜFİT KAYACAN

Tiyatro, sinema ve dizilerde binbir surat karaktere bürünmüş, bu kadar da iyi oyuncu olunmaz ki kardeşim diyerek seyirciyi şaşırtmaya devam eden başarılı oyuncu Müfit Kayacan. Uzun süre Antalya’da Belediye Tiyatroları’nın Genel Sanat Yönetmenliğini üstlenmiş, başta tiyatroseverlerin izlemeye doyamadığı, sinema ve dizilerdeki birbirinden ilginç rolleriyle sevdiğimiz  oyuncu Müfit Kayacan ile  Harem’s Life Dergimiz için keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

*Endüstri mühendisliğinden oyunculuğu geçtiğiniz bir serüven var anlatır mısınız?

Kaş Kalkan’a bağlı bir köyde 1959’da dünyaya geldim. Çocukluktan sinemaya özel bir merakım vardı. Türk sinemasının hakim olduğu, insanların tek eğlencesinin radyo olduğu yıllardı benim çocukluğum. Ben hep şunu söylerim sanatçılık doğuştan olmalı. Sanatçı doğulur, eğitimli olunur. Yetenekli doğmamış birisini ne kadar eğitmeye çalışırsanız çalışın bir yere kadar geliyorsunuz. İkisini yan yana getirmek gerekiyor. Ben öğretmen bir babanın çocuğuyum erken yaşta öykülerle, romanlarla tanıştık bunun da besleyen bir tarafı var diye düşünüyorum. Adana’da Endüstri Mühendisliğini okudum. Antalya Belediyesine mühendis olarak girdim ancak o dönem Kültür Müdürlüğü’nde amatör olarak tiyatro çalışmaları vardı. Kendimi çok yakın hissettim, heyecan duydum ve yine aynı dönemde TRT’den bir spiker abimiz sayesinde diksiyon bilincinin farkına vardım. Rumuz Goncagül diye bir oyunla adım attığım sahnede varoluşumda, genlerimde, tiyatronun, sinemanın daha hakim olduğunu hissederek bugünlere geldim. Murathan Mungan’ın bir şiirinde dediği gibi “Ben hala o sinemaların çocuğuyum, Ben o filmlere inandım, kandırıldım, kendi bilincime bile seyirci kaldım.  Dostum bildim sizi sinemalar”

* O yıllardan bugüne sayısız tiyatro oyunu, dizi ve sinema filmlerinde rol aldınız. 35 yılı aşan sanat hayatınızda  hangi projeler yer alıyor?

Bugüne kadar 17 film olmuş, bunun içinde gişe filmleri, sanat filmleri, bağımsız filmler var. Üç reklam çekmişim. İnternet platformu’nda yayınlanan Bartu Ben, Love 101 var henüz yayınlanmadı, şimdi de ALEF’i çekiyoruz. 10 farklı dizide 75 bölüm rol aldım. 35 farklı tiyatro oyununda oynadım. Yönettiğim oyunları saymadım bile. Yeşilköy’de Köy Tiyatroları buluşmaları yapıyoruz. Yıllardır köylerde oyun sahneye koyuyoruz. Cezaevinde mahkumlara da oyun yaptım. Liselerarası Tiyatro Şenliğini yaptım, ulusal düzeyde çok oyuncu çıktı buradan. Hayatına dokunduğumuz özellikle tiyatro sanatının etkisi ile çok sayıda insan oldu. Bundan mutluyum çünkü tiyatro’nun bir terapi olduğunu kendi hayatımdan öğrendim. . Tiyatroyu tanıyana kadar özgüvenimiz eksikti. Tiyatrodan sonra başka bir yaşam olduğunu gördüm. Bu nedenle ne kadar bildiğini söyleyemeyen çocuk varsa bu terapi’den yararlansın diyedir liseliler şenliği, diğer köylerdeki oyunlar. Nasıl hayatın değiştiğini, kendi ile alay edebilecek kadar sosyal ve özgüven anlamda geliştiğini gördüm. Bu da benim en çok gurur duyduğum bir durum. Bu emeği verdiğim için mutlu olduğum, hayatına dokunduğum birçok insan oldu.

*Tiyatro seyircisi  özellikle şiveli konuşmalarınızdaki doğaçlama hallerinizi çok seviyor. Farklı bölgelerin şiveli konuşmalarının başarısı nereden geliyor?

Oyuncu tanımlanırken kulağı ve sesi, ritim duygusu kontrol edilir. Bir şarkıyı nasıl doğru notalarla, doğru melodilerle söylemezseniz çok sakil durursa bir karakteri de bir yöre, bir ağzı da doğru notalarıyla seslendirmek oyunculuğun gereğidir. Oyuncunun kamerası hep açıktır benim şansım farklı köylerde bölgelerde yaşamış olmam. Üniversiteyi Adana’da okumuş olmam da ayrı bir şans.  Pek çok kişi Adana’da okumuştur ancak Adana diyalekti benim özel merakımdı. Bunun yaradılışla ilgili olduğu kadar mesleğe gönül veren, içine yöneliş olanların merakından kaynaklandığını düşünüyorum. Diyalekt konusunda usta oyuncularımız maalesef az. Ben meraklı tarafımdan dolayı beslendim. En son Bayi Toplantısı diye bir gişe filminde oynadım. Orada da Erzurum’lu bir kayınpederi oynuyorum. Bunlar beni eğlendiriyor da çünkü bir oyuncunun önce hele tiyatro’nun olmazsa olmazı eğlendirici olmasıdır. Oyuncu kendisinde o duyguyu hissetmezse seyirciye geçmez. Tuluat ya da rollerde beni serbest bıraktıklarında doğru platformu bulduğumda ortaya çıkıyor. Sebebi de dürüst davrandığımı düşünüyorum. İnsanlar çok bilinçli, diyor ki ben her oyunda başka bir oyun seyrediyorum. Bizimde idealimiz tiyatro’da organik olmasıdır. Her gün o hayatı yeniden kurmaktır. Rutine düştüğünüzde bu heyecan vermez.

*2019 yılında Kız Kardeşler Filmi festivallerde aldığı ödüllerle adından söz ettiriyor. Sizin de önemli bir rolünüz var film hakkında neler söylemek istersiniz?

Kız Kardeşler filmi bende ayrı bir heyecan yaratıyor ve çok mutlu oluyorum. İnsanlar ölümlü ama sinema filmleri özellikle nitelikli filmler kalıcı. Birçok sanatçı aramızdan ayrıldı ama onları biz filmlerinde o yıllardaki enerjileriyle hissediyoruz. Kız kardeşler filmi benim hep gurur duyabileceğim bir film. Emin Alper’in bu üçüncü filmi ben daha önceki Abluka filminde de oynamıştım. Önemli bir öykücü, önemli bir insan hala izleyenler tarafından hep kıymetlendirilen, kıymetinin farkına varıldığı bir film. İçinde yer almış olmaktan geleceğe kalacak olmasından hep mutluluk duyacağım benim için özel olacak bir film.

*Ülkemizde festival filmlerinin gösterimi oldukça düşük. Gişe filmlerinin de haftalarca gösterimi söz konusu. Sinema bölümlerinin olduğu şehirlerde bile festival filmleri gösterimi olmayabiliyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Hedeflerine bakılacak olursa eğer bir gişe filmi izleyiciyi gişeye çekmek kaygısıyla kurgulanan filmler. Bunun bütün hesapları bu doğrultuda yapılıyor. En popüler oyuncuları koymaktan tutunda yer alan hikayelerin günübirlik, belki sabun köpüğü temele dayalı olma iddaası ve diğer hesapları var, tüm dünya’da böyle.  Ama bir bağımsız filmin böyle bir kaygısı yok. Bu filmlerin kalıcı olmakla birlikte başka derdi vardır. Dolayısıyla ülkenin entellektüel seviyesi de bir yanda rakamı belirleyen bir gerçek. Bu filmlerin kültürel gelişginliği sağlamış ülkelerde sayıları artıyor. Bizde sadece Nuri Bilge Ceylan’ın filmleri yeni yeni keşfedilmeye 100 binin üzerinde izlenmeye başladı. Ama Recep İvedik’in 5-6 milyonlarla izlendiği gerçeğini değiştirmiyor. Şaşırmamak gerekiyor ama biraz buruluyoruz tabi.

*Devam eden projeleriniz arasında neler var?

Nisan Dağ genç bir sinemacı Amerika’da sinema eğitimi görmüş, ülkemizin yüz akı genç kadınlarımızdan biri. “Bir Nefes Daha” diye bir filminde oynadım. O filminde önümüzdeki festivallerde umarım Uluslararası bir festivalde ses getirir. Şubat ayında gişe filmi var BKM’nin Bayi Toplantısı.  Netflix için tüm dünyada aynı anda girecek olan orijinal adı Love 101, Türkiye’de Aşk 101 adıyla 8 bölüm ilk sezonunu çektiğimiz benimde çok heyecanla beklediğim ve oynadığım bir gençlik dizisi var. Kötü adam rolündeydim hayatımda hep istediğim bir şeydi. Şuan devam eden Zemheri diye Ay  yapım’ın Ocak ayında başlayacak olan bir dizisini çekiyoruz ona devam ediyorum. Bir de ALEF var,  Blu Tv’de Emin Alper’in ilk defa bir dizi olarak çekeceği projede de rol alıyorum. Küçük Şeyler var Kıvanç Sezer’,in filmi var ödüllü filmlerden bitanesi yine mutlu olduğum bir film. Başrolde Alican Yücesoy’un en iyi erkek ödüllerini topladığı bir film. Son olarak İstanbul’un seçkin tiyatrolarından olan Craft Tiyatro’da Güven Murat Akpınar’ın yazdığı “Yeşil Arabalar Günü” oyununun provalarına başladık. Sanıyorum Şubat sonu gibi sahnede olur.

*Yoğun bir set günlüğünüz var. Aynı anda dizi, sinema filmi çekimlerine yetişme süreçleri zor olmuyor mu? Aynı zamanda oyuncu koçluğu var mı?

Benim şuan yaptığım oyuncu koçluğu yok. Ama şuan benim oyuncu koçum oğlum. İç mimarlıktan sonra Kadir Has İleri oyunculuk yüksek lisansını yaptı. Şimdi İngiltere’de ve Londra’da atölye çalışmalarına gidiyor. Benim yeni projelerim de önce senaryo aşamasında gelip karakter çözümlemesinde bana koçluk yapıyor. Onun bu oyuncu koçluğu beni çağdaş, genç oyunculara senarist ve yönetmenlerle ilişkimin daha köklü gitmesini de sağlıyor. 60 yaşına gelen bir adamım, Tolga Karaçelik ile Bartu Ben çekip o absürt komedi de herkesin hayran olduğu dayıyı başka türlü çıkaramazdım. 60 yaşına geldim bugüne kadar çok sayıda rol aldım ve almaya devam ediyorum. Ben kendi adıma mutluyum. Oyuncu, aktör, sinemacı genç jenereasyon’dan da umutluyum. Shakespeare tüm dünya bir sahne diyor. Herkes kendi hayatının başrolünde oynadığı için bunun gereğinin bilincinde olunması gerektiğini düşünüyorum.